Tuesday, May 29, 2007

boston'da bussuru...

bussuru gezdik geldik, bussuru de fotograf koyucam bu sefer. boole bak bak bitmicek sanki.

simdiii... oncelikle ben cuma gunu gidiverdim new york'a. (oyle yakin diye gidiverdim diyorum. yoksa gittim derdim.) bulustuk kubilay ve sidikayla. hemencecik karayip korsanlarini gorduk. 3 saat surdu, bitti yani hemencecik.. bitince donduk evet, sabahin korunde kalkmak uzre.. kalktik tabi ki. otobuse bindik sonra 9'da. otele gittik yerlestik falan. (bi deee yolculuktan hic bahsetmedim farkindaysan. sikiciydi/uzundu vs...) actik haritalarimizi, plan yaptik. (bkz: resim 1) hemen freedom trail'i izlemeye koyulduk. nedir freedom trail diye sorcaksin tabi. bilgi veriyim: amerikalilarin ingiliz somurgeciligine karsi ilk ayaklanmalarini simgeleyen seymis. bi komutan/ asker gibi bisi bu yolu takip etmis sanirsam ayaklanirken. o kadar cok sey anlatildi ki tabi.. hangi birini hatirliyim. bunlarla idare ediver.. neyse iste elimizde haritalarla o yolu takip ettik. nereleri gorduk: Boston Common, State House, Old Granary Burying Ground, King's Chapel, First Public Schools, Old City Hall, Old State House, Faneuil Hall, Quincy Market, Paul Revere House, Paul Revere Mall, Old North Church..



bi dee japonlarin yaninda durarak birlikte fotograf cektirdikleri seyi parmakla gostererek poz verdiklerini farkettik. suru psikolojisinin gozu kor olsun, ya da o sasi baksin, populer kultur gormesin falan dedim. ama sen gor; bak ben, bak mezar tasi...






bitirdik bu yolu. gittik akvaryuma. bussuru deniz canlisi gorduk. kocaman baliklar, deniz yildizlari, deniz atlari, kopek baliklari, deli gibi carpan deniz analari, kocaman sapsari yilan baliklari bi de saf mi saf ve ayni zamanda sarisin penguenler..


mesela bu yukarda gormekte oldugun balik kocaman bisiydi.


sarisin penguenler de altta. bakiniz:




ondan sonra bot gezisi icin bilet aldik. 90 dakikalik bi tur. boston'in etrafinda dolasiyo, adam mikrofonu almis eline "surda gordugunuz sey budur, surdan kalmadir..." falan anlatiyo. biz de oole dinliyoruz. ilk basta esiyodu usuduk biraz, hirka almadigimiza hayiflandik. temkinli gelenlere imrendik falan. oeh. neyse ama sonradan isindik..




bi de kari-koca cift vardi onumuzde, turk. biz de oole konusuyoruz. bakiyolar garip garip. biz de onlara baktik ama suratsiziz ya, konusmadik... alistik artik cunku. ne varmis, biz de turkuz dedik.

aksam oldu, sidika uyudu. biz bi yerlere gittik. trquaz'la tanistik. 7 senedir buralardaymis. oha dedik. bi de bi dahaki sefere otelde falan kalmayin dedi, biz de peki dedik.. gecenin bi yarisi yatinca da sabah kalkmasi zor oluyomus ama yine de vakit azligindan insanin elinden baska bisi gelmiyomus, bu saydigim sirayla da bunlari ogrendik..

iste kargalar o sabah biseyleri yemeden kalktik biz. ciktik yola. muze falan gezicez demistik.. art museum'a gittik bi tane. adamlar neler yapiyo yaa diye dusunup hayran kaldik. sanki bundan once bisi yapmistik.. dur bakim hatirlicam simdi.. hmm.. sanirim Quincy Market diye bi yer vardi, oraya gitmis olabiliriz. iste o muzeden sonra harvard'daki muzeyi gezicez dedik ama vakit kalmadigini anlayip ertesi gune biraktik. cunku kapaniyomus muzeler saat 5te.


biz de dedik cheers'e gidelim. hani o televizyonda gordugun, evet. once biseyler yedik+ictik. ben roborita ictim, yemyesil pekzeldi. icine cherry de koymuslardi ama seemem ben diye yemedim onu. cok kirmiziydi zaten. sidika da bloody mary'nin ne olduunu bilmeden ismarlayinca benimkinden ozenip degistirdi. begenmedi iste onu. cumlem bozuk oldu ama anladin sen. boole de bisiler var yanda, gordun zaten.







sonra boole kapisinda bussuru insan fotograf cektiriyodu, benim neyim eksik diyip atladim. sidika'yla kubilay guldu ama olsun.










sonra seda geldi, sidikanin arkadasi. bi tane baraka gibi bi bar vardi denizin kiyisinda. boyle cok salas, super bi yer. disardan canli muzigi bile duyuluyodu. balik falan yicektik orda. ama kapisina bi geldik dolu. demisler ki 1 saat bekliceksiniz. oha dedik. ama seda yorgun olmasaydi ben beklemeye raziydim.. neyse biz de o zaman diger cheers'e gidelim dedik. orda da oturduk yine bisiler ictik, hafiften sarhos olduk. bi de ben cok kizardim. (ama artik kizmiyorum. oeh!)


seda'yi yolcu ettik. sabahin korunde tekrar kalkmak uzere otele gittik. yine planimizi yaptik, ciktik. hemen metroya binip harvard'a gittik. biz tam oraya vardik ki memorial day icin yuruyus/toren gibi bisiy basladi top atisiyla birlikte. polis amcalar, irlandali abiler falan yurudu yine. bayrak salladi herkes. biz de oleey dedik. neymis memorial day dedik. buymus: İlk defa New York eyaletinin Waterloo kasabasında 1866 yılında kutlanan Memorial Day, ülkedeki iç savaşta (Kuzey-Güney Savaşı) ölenleri anmak için başlatılmıştı. Daha sonraları ise, askerlik hizmetini yaparken ölen tüm ordu mensuplarını anmak için, her yıl Mayıs ayının son Pazartesi gününde kutlanan Federal bir bayrama dönüştü. (alinti yaptim ben burda goruldugu uzre..)
ondan sonraciima harvard'in bahcesini gezdik. orda okuyabilmenin hayalleriyle binalarina, bahcelerine hayran kaldik. bak bi ama, sen de hayran olucaksin:






bi de harvard amcanin heykelini dikmisler. tek ayagini daha one uzatmis oturuken. iste o ayagindaki ayakkabisi cok parlakti. herkes dokunup fotograf cektiriyodu. anlamini bilmesek de biz de kusur kalmayalim, ayip olmasin dedik. hem dokunduk, hem fotograf cektirdik. bak:




















sonra da harvard'in national history muzesini gezdik. dinazor kemikleri, iskeletleri, hayvanlar, meteor ve gezegen parcalari...

orayi da bitirip alisveris icin Quincy Market'a geri donduk. Koleksiyonumun ilk iki parcasi olan tisortlerimi aldim. genis bi koleksiyon olmasini planliyorum. ama konudan konuya atlamamak lazim tabi. tisort aldim de bitir. peki, bitti.
bunlarin disinda otel rahatti ve yeri guzeldi. kahvaltida kazikladik onlari biraz. bi de benim sacima bile yetmicek kadar sampuan koymuslardi odaya, miniminnacik. kubilayla ortak olup caldik temizlikci ablanin arabasindan bussuru bisiyler. (:

donerken yoruldugumuzu farkettik. ne kadar edebi konusuyorum. duzgun cumle kurmak adina dusuncelerimden vazgeciyorum. oeh. diyorum kii: geberiyoduk yorgunluktan!

bi dahaki sefere balinalari gorme umuduyla giderek ve yine eglenmeyi planlayarak (umarak degil) bitirdik gezimizi. ya da o bizi bitirdi, emin diiliz. bu konuda yorum yapmamaya karar verdik zaten. cekmesene kardesim!


Monday, May 21, 2007

uzak

belki de...

amma cok agliyorum bu aralar, evet. bu kadar yipraticak ne var? ama geriye donmek cok zor. hayir, imkansiz aslinda.

yaptigin hatanin geri donusu olmadigini anladiginda gitmek istedigin yer neresi? insanlarin o anda sana bakmalarini engellemek istediginde siginmaya calistigin kuytu bi kose var mi? eger o yer cok uzaklardaysa, siginacak dallarin dunyanin obur ucundaysa...

"senden baska kimsem yok benim."
"benim de senden baska."

oluyo mu boyle zannediyosun?

anneni de aramadin zaten ne zamandir.

gec kalma.

Thursday, May 17, 2007

o kadar!

hatirlamak istemedigim seyleri yazmak istemiyorum bazen. ama disa vurmazsam rahat edemiyorum. bugun o kadar cok agladim ki, japonlara dondum. yine de iyi miyim? cocuk gibiyim. kanattigi dizini gormezse acidigini farkedemez ya, oyle.

karsidakinin aci cekmekten bikip tum acilarini(!) dindirebilecek bi care kesfetmesi(!)... bunun senin yuzunden oldugunu dusunmen, ama bisi yapamaman.. ya da onun cevresindekilerin hepsinin seni suclamasi, kimseye bisi anlatamaman..

ama ey aptal varlik, sozum sana:

bu care cok mu yaratici saniyosun sen? her seyi dindiricek mi saniyosun? arkanda biraktiklarini goremiyo musun? kendini ne zannediyosun?  son tavsiyem: beni bi daha aramiyosun, ne halin varsa goruyosun...

ben de kimseye bi daha bu kadar yaklasmiyorum. o kadar!

Wednesday, May 16, 2007

fotografciligimsi.

dun fotografcilik kursuma basladim. heriflerin hayvan gibi makinalari var. utandim, cikaramadim minik sonycigimi cantamdan.

adam geldi anlatti aperture, shutter speed falan. anladiniz mi dedi, anladik dedik. yalan mi soyledim bilmiyorum. cunku anladigimin farkina varamadim sanirim. benim anne'nin makinayi odunc alip odev yapiyim azcik.. bi de kitap alicakmisiz gerci. anlamistim galiba.. anlarim ya da. ne biliyim ben..

Tuesday, May 8, 2007

deli

kendini cok begenmis, ama bi ise yaramamis. cevirmis kafasini camdan. aklindan cikmiyomus cunku. yaninda oturanin oldugu tarafa baktiginda, yanindaki ona baktigini zannedip ona bakmis, ama aslinda o ona bakmiyomus. yanindaki muz kabugu iyice kokmaya baslamis olucak ki bu 3. kisi de kalkmis yanindan. belki de inme vakitleri gelmistir diye kandirmis kendini. kacirmamak lazim istasyonlari. unutursan, dalarsan kotu oluyomus. o da seni unutuyomus falan. kotu iste. ama bazen onlar seni unutsa ne guzel oluyomus, oyle dediler. ben de anlamadim zaten, bosver. bi de ben artik trenleri cok seviyorum. tikir tikir gidiyolar. trafik yok, kosturmaca yok. her sey belli. ama kacirabiliyosun bazen. ya da onlar seni unutup gidiveriyolar. bi daha da hatirlamiyolar zaten. sen hic geri donen tren gordun mu? ben de gormedim. dedim iste sana, unutuyolar ve hatirlamiyolar. aptal bu trenler. otomatik. anlamiyolar seni bu otomatik seyler. saat de oyle mesela. azcik yavas don, daha cok isim var diyosun ama anlamiyo. agaclarin yapraklarini yavas dusurmeyi biliyo ama! o yer cekimi mi? ne, fizik mi? tamam, ne bozuyosun ki? sen de soyle saatin yanina gec o zaman. sen de anlamiyosun. anlamayanlar parmak kaldirsin, sayim yapicam. 12345678910111213141516171819202122232425 ... 981763. anlayanlarin parmak kaldirmasina gerek yok, 7 kaliyo geriye. evet, sasirma o kadar cok diye. ne sandin! bi de sey dicektim, unuttum. demek ki diyemicem. olsun. seviyorum yine de ayakkabi bagciklarini. upuzun boyle. ben bi kere benim boyum kadar bagcik gormustum. ama dolandigi ayakkabi kisaydi. kocaman bi kurdele yapabiliyodum. sonra bi kere daha dugum atiyodum. dusmiyim diye takilip. dusersem noolur? acir, gecer sonra. hep oyle oluyo, geciyo hep. demin sucladigim saat sayesinde. kendi dediklerimi yalanliyorum. susiyim o zaman. uzun oldu zaten. gozlerin yorulcak sonra. zaten bas agrisi yapiyo bu bilgisayarlar. ama ben uzun yazdim diye benim sucum olabilir bu bas agrisi. insan habire suclicak bi seyler ariyo zaten. "yuzunden" kelimesi icerik olarak kotu diil ama biz suclamak icin kullaniyoruz. hepsi senin yuzunden iste. tamam bu kadar. git hadi simdi. ne biliyim bisiyler ye, gazete falan oku, uzaklas buralardan. bunlar hep para tuzagi zaten. bi de sari saclarindan sen suclusun. ben de gidicem bi ceviz agaci olcam bi yerlerde. kimse benim farkima varmicak. ruzgar yapraklarimi ucurucak, mevsim degisikligi yuzunden kel kalcam arada bi. ayakkabilarim olcak, ama sen goremiceksin. kimse goremicek. kollarimi kesicekler arada bi. baska bisileri rahatsiz ediyorum diye ya da daha cok cicek aciyim diye. anlayamicam nedenini simdi de bilemedigim gibi. ama hic yemek yemicem, obur olamicam. anca su icicem. o zaman vazgectim ben, ceviz agaci da olmicam. tren olucam, birilerini unutucam evet. ben kimim? bi dakka, olmadi bu. tren de olmiyim.

bi kus oliyim, kirmizi. kardinal kusu. kirmizi olursam erkek olurmusum ama olsun. ucarim ordan oraya. gagalarim birilerini. ya da saat oliyim en iyisi. duriyim istedigim zaman, evet. ne kiziyosun anlamiyorum bu kadar sacmaladim diye. kizmiyorum deme, o zaman suclicak birilerim olmaz. gidiyorum ben. hepsi senin yuzunden. anlayamiyorum bu tavirlarini...

Monday, May 7, 2007

zirve, new york, bot gezisi falan..

4. sozluk zirveme katildim, ilk defa organizator diildim. pek kalabalik diildi ama bazen kalabalik olmamak iyidir zaten dedim, kah guldum kah eglendim. gittik times meydanindaki kameraya saf saf el salladik, turkluk yaptik. dondurma yedik, sonra sidikayla kostur kostur bota yetistik. onun yerine metin ucayi gorseydik daha guzel olucakmismis. gerci gorduk de sesini duyamadik. aman bildigin metin uca, hafif kellesmeye baslamis tepeden. cikolatasindan yedik ama olsun.. bot gezisinden hic bahsetmicem. piyasaya gelmis millet dicem sadece. iste zirveye geri donduk, trenleri kacirdik, gulmekten olduk. 2de evdeydik. 8de kalktik. ufak capli bi illegal zirve... pier, fotograflar falan.. icimde bi sikinti vardi ama kotu bisi olmadi. hala var bisiler, bilmiyorum nedenini.. usuttum biraz o gun, daha dogrusu usudum. usutmeye dogru gidebilirim diye bi korku olabilir, o sikinti da ondandir belki..


sonra eve geldim, kaybolmadan bu sefer. fotograflari attim hemen. birazi guzel, birazi degisik.. bakalim yapmaya calisiyoruz bisiler. biraz egitimle bisiler olcak gibi..